Mustafa Metin

Mustafa Metin

1960’lı yılların başı, bir öğle vakti üç beş arkadaşıyla kapı önü sohbeti ediyorlardı. Kızıltoprak’ın; dar, çamurlu sokaklarından, yer yer su birikintilerini aşarak okula giden bir kız çocuğu gördü. Mahallesinin çocuğuydu, babası yoktu; annesi, hali vakti iyi ailelerin evlerine temizlik işlerine gider, çocuklarını okutabilmek için dişini tırnağına takardı. Öğrenci kız, ayakkabıları ayağına büyük geldiğinden parmaklarının ucuna basarak yürüyor, ayakkabıları güçlükle sürüklüyordu. Bunu mahalledekilere hissettirmeden yapmak zorundaydı, yoksa o ayakkabıların temizlik işi karşılığında annesine verilmiş olduğunu konu komşu herkes anlardı.
Büyük pabuçları sürüyerek yürüyen kız, Cevdet’in kafasında öyle bir resim çizmişti ki, ömrü boyunca hiç unutmadı. O; yoksulluğun, çaresizliğin resmiydi.Cevdet’in, yaşamında yarım asır sürecek toplumsal mücadele kararlılığı o gün başladı.
Yoksulluk yenilmeliydi, çaresizlik kabul edilmemeliydi. Eskişehir Tayyare Fabrikasında başlayan çalışma hayatı, aynı zamanda sendikacı olmasına da kapı araladı. Yarım asır boyunca sendikacılıkta ve siyasette adı sıkça duyuldu.
Yazar, bu eserinde yarım asır boyunca sendikacılık ve siyaset alanında toplumsal mücadeleden kopmadan olayların içinde yer alan Cevdet’in, öz yaşamından yola çıkarak tarihsel zemin üzerinde insani hakikatle yüzleşmeyi okurlarına taşıyor.
Eser; yaşanmış olaylar üzerine kurulu, tarihi gerçekleri açıklayan ve tarihe yardımcı olacak şekilde kaleme alınmış. Eserde; dürüstlük, içtenlik ve sorumluluk duygusunun ön plana çekilmesi, tarihsel süreç içinde yaşanmışlıkları daha da ilginç biçimde sunuyor. Gerçeğin sürükleyici etkisiyle duygu ve düşünceler içtenlikle yansıtılmakta.
Geçmişte yaşanmış olaylar, devirler ve Cevdet ile birlikte adı geçen kahramanların hayat hikâyelerinin edebi ölçülerde yeniden sunumu söz konusu.